Henüz lise yıllarıydı. Köyümden uzakta gurbette eğitim görüyordum. Ailemden ayrı olmanın vermiş olduğu yalnızlık hissi ile koca bir eğitim yılını zorlukla geride bırakmış ve artık köyüme gitmemin şafağını gün gün sayıyordum. Şafak buya çabuk geçer derlerdi ve geçti de zaten. Artık köyümde özlediğim o yaşam koşullarında tatilimin keyfini çıkarıyor ,zaman zaman yayla, zaman zamansa köyümde yeşillikler içerisinde bol bol oksijen alıp hayata tebessüm ediyordum. Ailem henüz hayvanlarını satmamış kardeşimin orta okulu bitirmesini bekliyordu. Kardeşimin okulu bitince hayvanları satıp eğitim gördüğüm şehire yerleşmenin planları yapılıyordu.
Bizim buralarda yazın yaylada yaşanır. Çünkü hem hayvanlara geniş otlak alanları oluşturulur, hem de köydeki kış için ekilen ekimleri hayvanlardan uzak tutmuş olunurdu. İşte bu sebepten yaylada bulunurken rutin yayla hayatını yaşıyordum. Sabahları 6:30 da kalkılır, kahvaltı bazen yapılır bazense hayvanlar dağa sürülüp geldikten sonra yapılırdı. Dağa sürülen hayvanlara ise akşam saat 18:00 gibi gidilir, dağdan toplayıp eve ahırına getirilirdi. Günlerden bir gün kardeşimle ben sis gelmeden hayvanları dağdan almak için acele ederek gidiyorduk. Öncelikle hayvanları günün o saatinde bulundukları bölgeye gittik ve hayvanları bulduk. Bulduk ama hayvanları toplayıp yola sokana denk sis üzerimize çöküverdi. Fakat sonuçta biz doğma büyüme oralıyız ve yol bulma gibi bir tereddüt içinde değiliz. Taşına toprağına bakar, evimizin yolunu gene buluruz diye öz güven içerisinde kardeşimle ben, bazen sohbet ederek bazense ıslık çalarak hayvanlar önümüzde biz arkada eve gidiyoruz. Gidiyoruz ama henüz ne bir ev ne bir yol görebilmiş değiliz. Sis çok yoğun ve havada gittikçe kararıyordu. Şunu da söyleyeyim yerimizde bir yabancı olsa kendini korku filmi sahnesinde hissederdi. Neyse her şey yolunda giderken biranda hayvanlar yön değiştirdi. Sanki biz Eblehe olduk hayvanlarsa mamut haşa Kâbe'yi yıkmaya gidiyoruz. Ebabil kuşları da gelse tam olacak hani. Hayvanlar yönlendirdiğimiz yere gitmiyor, gitmedikleri yetmez gibi hepsi de aynı yöne yönelip kaçma çabasındaydılar. Ama biz müsaade etmemekte kararlıydık. Bu sırada hava iyice kararmış akşam ezan sesi karşı tepeden duyulmuş, sis ise hala üzerimizde kara bulut gibi duruyordu. İşte bu şartlarda hayvanlarla uzunca zaman inatlaşma kavgası sürdürdük fakat hayvan buya bizden daha inat çıktı ve zafer onların oldu. Dedim ki kızarak gidin bakalım nereye gideceksiniz zaten akşam oldu sizle mi uğraşacağım. Dedim ama nereye bırakıyorsun, geçim kaynağı onlar. Bizde kaybolmasın diye peşlerine takıldık, takıldık ama nere gittiğimizden herhangi bir bilgimiz yok. Hayvanlar önde biz arkada gidiyoruz bir yerlere. İnat zaferinin vermiş olduğu mutluluktan olsa gerek, hızlarına zorla yetişiyoruz. Derken bir an çok ürktüm, çünkü hemen ilerimizde yerleşim alanı ve evlerin çatısı sis arasında bir görünüp bir kayboluyor. Köpek sesleri koyun seslerine karışmış durumda ve ben "işte şimdi yandık kim bilir kimin köyüne indik" derken sisin hafiften kalkmasıyla görünen çatıların bizim yaylanın evlerine ait olduğunu görünce kardeşimle yüz yüze bakıp epeyce bir kendi kendimize güldük . Yaşananları düşündükçe, öz güven içinde kim bilir hayvanları ev diye nereye götürecektik. Şükür ki hayvanlarda bizim kaybolduğumuzu anlamış olsa gerek, aynı anda hepsi yön değiştirdiler ve bizi eve götürdüler. O gün akşamı olayı kimseye anlatmadık ki evdekilerin şaka konusu olamayalım. Ama yakın zaman içinde aklıma geldi ve evdekilere anlattım, epeyce güldüler..... Bende sizle paylaşmak istedim.
16.mayıs 2013
03:01
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder