Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk romanı olan bu kitabı okuyalı bir kaç ay oldu. Kitabı bitirdiğimde yarım kalmış bir kitabı okumuş gibi hissettim. Ancak Tanpınar alışılmışın dışında bir üslup ve teknikle kitabı ele aldığı için kitabı anlayamadığımı ya da bazı bölümleri anlamadan geçtiğimi düşündüm. Tabi bu düşüncemin temelinde birçok karakterin sayfa sayısı az olmasına rağmen romana dahil olması ve bu karakterler arasında kaybolmam ve hikayeden kopmuş olma fikridir. Eseri daha iyi anlamak için araştırma yapmayı düşündümse de şu ana denk hep erteledim. Yaptığım kısa bir araştırma neticesinde romanın zaten yarım kaldığı ya da kasten tamamlanmadığı şeklinde görüşler olması beni rahatlattı. Ayrıca Tanpınar bu eserde bazı roman ilke ve tekniklerine uymaz. Romandaki olayı bir ya da birkaç kişiyi merkeze alarak anlatmayıp, romana dahil olan tüm insanların merkezinde az veya çok şekilde anlatır. Bu durum bana da olduğu gibi kişiyi romandan kopma, anlayamama, bağlantı kuramama sorunlarına neden olur. Buna gerekçe olarak "Bu bir medeniyetin romanıdır. Medeniyet ise insanda sembollesmistir. Ne kadar çok insan anlatılırsa medeniyetin kavranması, medeniye ait ayrıntıların tecessümü o derece kolaylasacaktır." şeklindeki bu düşünce gösterilmektedir. Tanpınar romanında bu konuya şu şekilde değinmiştir. “...sen bir medeniyetin iflası nedir, bilir misin ? dedi. İnsan bozulur, insan kalmaz; bir medeniyet insanı yapan manevî kıymetler manzumesidir." Alıntılardan anlaşılacağı üzere romanın konusu amacı insan ve medeniyettir. Tanpınar medeniyeti insanda aramamızı söyler. Medeniyet yalnızca yapılar eserler adetler değildir. Medeniyet insanın ta kendisidir. İnsan bozulursa medeniyet bozulur. Bu bakış açısıyla Mahur Beste romanında bir medeniyetin çöküşünü konu edinmiştir. Medeniyetin çöküşü ise yalnızca insanın çöküşüyle mümkündür. Askeri, siyasi ve ekonomik zayıflıklar medeniyetin çöküşü için temel gerekçeler değildir. Tüm bunlar göz önüne alındığında bazı roman ilke ve tekniklerini göz ardı ettiğinin farkında olan Tanpınar, kendisine yöneltilecek eleştirileri tahmin etmiş olacak ki kitabında şu satırlara yer vermiştir. "Hem nereden ve kim benim roman yazdığımı size söyledi? Ben sizin hayatınızı yazıyorum. Roman ayrı bir şey. Belki daha güç bir iş. Belki de gücümün üstünde kalacak kadar güçtür. Benim yaptığım sizden dinlediğim gibi hikayenizdir." (s. 158) Böylece anlayacağımız üzere Tanpınar'ın derdi roman yazmak değildir. Amacı bize bizi bizden dinledikleriyle anlatmaya çalışmaktır. bu konuda son derece başarılı olmuştur.
Kitabın ismiyle ilgili şu bilgilere ulaştım. Mahur beste olarak bahsettiği beste, Eyyubi Bekir Ağa’nın “Bir afet-i meh-peyker ile nüktelerim var” adlı eseridir. Dinlediğimde beni çocukluk belki de bebeklik zamanlarıma götürdü. Kış günü bir köy evinde ramazan ayında iftar vakti ve aynı zamanda babamın ormandan eve gelmesini beklerken siyah beyaz televizyonda tek kanal olan TRT kanalında duyduğum tınıları çağrıştırıyor. (Eseri yazının sonuna ekledim.)
Gerek kitap olan eserden, gerekse musiki eserinden esinlenen Atilla İlhan, şu dizeleri yazmıştır.
“Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız.,
Dipnot olarak şunu da söylemek isterim ki dizelerde geçen müjgan bir kadın ismi değildir. Öyle olsa büyük harfle yazılırdı. Müjgan kirpikler demektir. yalnızlığı kimsesizliği belki de ayrılığı terkedilişi temsil eder.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder